22 mart'tan başlayalım, seçimlerin bir hafta öncesi. Ufak bir ekip olarak belki bahçede çalışmaya başlayabiliriz diye çıktık yola. Nurhayat'in arabasıyla Nurhayat, Ceyhan, Ali İhsan ve o gün ilk kez tanıştığımız Remziye (ki kendisinin birçok farklı isimleri olduğu rivayet olunsa da büyük olasılıkla en fazla bir ismi daha var). Yolda müthiş bir kar başladı. Buna rağmen bahçeye varıp Remziye'nin getirdiği çilekleri ve gelincik otlarını bahçenin münasip bir yerine dikmeyi başardık. (Sonradan öğrendik ki Keleş dayı ile Hatice Yenge'nin gözü gibi baktığı minik karadut fidanını heder etmişiz. Bir daha onlara sormadan bahçede bi şey yapmayız artık.) Keleş dayının evinde yedik, içtik, sonra bizi çocukluğunun geçtiği araziye götürdü. Şırıl şırıl sular içinde rüya gibi bir gezinti yaptık.
Seçim haftasonunu hepimiz kendi mahallemizde geçirdik. Sonraki Pazar, 5 Mart'ta bahçe ve çevresi çok şenlikliydi. Kaç kişiydik acaba? Sayalım: Nurhayat, Memet, Ceyhan, Nihal, Aral, Ilgaz, Ali İhsan, Remziye, Özer, Atilla, Elvan, Ege, Yağmur, Şengül, Tolga, Taner, Berna, Ada, Deniz, İndrit, Ruşen, Akif, Fulya, Ülkü, Fatih, Keleş Dayı, Hatice Yenge, Hatice Yenge'nin ablası, Taner bey ve hanımı, oğulları küçük Mehmet. (Atladığım var mı? Varsa söyleyin ekleyeyim). 31 kişiymişiz!
Bir gün öncesinden (Cumartesi) 2 araba ile yola çıkmış olan ekibin, yani Nurhayat, Memet, Ceyhan, Nihal, Aral, Ilgaz, Remziye ve Özer ve Ali İhsan'in hedefi gece Sapanlı'da, Muammer Bey'in kerpiç evinde kalmaktı. Ama ev (müthiş bir mekan olmakla birlikte epeydir kullanılmadığı için rutubetlenmiş olduğundan ve yanımızda bebekler de olduğundan) orada kalmayalım dedik. Gitmişken eşyaları dışarı çıkarıp ufak bir temizlik yaptık, evdeki kağıtlardan bir kısmını yaktık, evin bahçesinde piknik yaptık, sohbet, muhabbet derken geceyi nerede geçirsek sorusuyla epey bir cebelleş olup en sonra Eryaman'da Serdar'ın evinde karar kıldık. Gittik, eve doluştuk, birer köşe bulduk muhabbet ettik (bazılarımız daha uzun muhabbet ettik), sonra birer köşe daha bulduk uyuduk (bazılarımız daha uzun uyuduk), sonra kalktık ve Yeşilöz'e döndük.
Tekrar Pazar gününe gelmiş olduk. Birbiri ardına gelen ekiplerle az önce saydığım gürühu oluşturduk. Tolga ve Taner arabalardan iner inmez birer ok gibi fırlayıp bahçeye vardılar ve ellerindeki belleri akşama kadar ellerinden düşürmediler. Aşağıda bir Tolga enstantanesi:
Herkes çalıştı; kimi tarlada, kimi makine tamirinde, kimi çay demlemede...
Çocuklara da imeceyle baktık:
Çocuklar, ki muhtelif yaştalardı; Ada, Deniz, Ege, Aral ve Ilgaz aramızda en çok eğlenenlerdi (Mehmet çocuk zaten hep oralarda onun için değişik bi şey yoktu). Toprakta, taşta, otların arasında, çay kenarında müthiş zaman geçirdiler. Ne ders, ne "etkinlik", ne planlanmış oyun; serbest zaman, hem de doğanın ortasında.
Remziye en güzelini yaptı. Daha önceden hazırladığımız baharat-şifalı ot alanına devedikeni, Kaliforniya gelinciği ve keten tohumu ekti:
Bu alanın hemen arkasına da elimizdeki 4 çay tohumunu (kısa bir fikir alışverişinin ardından kabuklarını kırarak) ektik. Sonradan araştırınca gördüm ki muhtemelen yanlış yapmışız; çay tohumunun ekimi biraz daha terferruatlı bi şeymiş. Ya çıkarsa diyelim:
Remziye ayrıca yakınında bir alana bir sıra aşuşotu ve bir sıra ısırganotu ekti. Ben de elimdeki bir takım yerelması yumrularını tarlanın br kenarına sokuşturdum (Kamuran bey; gönderdiğiniz ekim listesine bir yerden başlamış olduk.)
Ama kardeş bitkiler bahçesinin işleri beklediğimizden daha zor ve yavaş oldu. Birincisi, çapa makinesi ikide bir istop ettiği için bir kısmımız uzun zaman onu tamir etmekle uğraştı. Yukardaki fotoğraflarda makine başına üşüşmüş insanları görmüşsünüzdür. Hatta Akif ve beraberindeki bir ekip yolara düşüp bisiklet freni bulup geldiler ve bunu makinenin yeni el gazı aleti yaptılar. Tamir konusunda epey yol katedilmiş olsa da çapa makinesini kardeş bitkiler alanında kullanmak mümkün olmadı. Toprağı kol gücüyle belleyip su kanallarını açma işi bizi çok zorladı. Toprak umduğumuzdan (ve bahçenin geri kalanından) daha sertti. Bunun sebeplerinden biri o kısmın bahçenin altında kalması, dolayısıyla önceki sezon boyunca fazla sulanmış olması. Bir diğer sebep sonbaharda bir bölümünü sürmeden bırakmış olmamız. Üçüncü ve en bariz sebep ise Mart ayında sıraları birbirinden ayıran ıspanakları ekerken bahçeyi çok çiğnemiş olmamız (Keleş Dayı söyleyip durdu zaten, "tava gelmiş toprağı çok ezdiniz, bunun sıkıntısını yaşayacaksınız sonra" diye.) Nitekim öyle oldu. Ayrıca önceden planlama yapmadığımız için iyi bir işbölümü de yapamadık. Sonuçta ancak 6-7 sırayı belleyebildik ve toprak kesekli olduğu için bu da bizi pek memnun etmedi. Üstüne üstlük daha önce ektiğimiz ve yeni çıkmakta olan ıspanakların da çoğunu heder ettik. Kısacası daha başlarken çuvalladık. Ama olsundu, yılmak yoktu, haftaya hem Cumartesi hem Pazar gelip işi bitirecektik. Gün sonunda bahçenin hali:
5 Nisan Pazar gününden başka manzaralar:
Sonra 'haftaya' oldu, yani 11 Nisan Cumartesi. Yani bugün. Bu kez tüp taktırmış olduğumuz 1 arabayla (yine sevgili Nurhayat'ın arabasıyla) 5 kişi yola çıktık. Memet, Evren, Ceyhan, Ülkü, Ali İhsan.
Devamı ilk fırsatta ...
0 yorum:
Yorum Gönder