3 Mayıs 2010 Pazartesi

TANSİYON VE ŞEKER HASTALIKLARI-DOÇ.DR.ÖMER COŞKUN’DAN BİTKİSEL ÖNERİLER

Hastalık Hakkında Bilgi

Adının şeker hastalığı olmasına aldanmayın. Şimdi hemen harekete geçin. Diyabet setimizle tüm sorunlarınızdan kurtulacaksınız. Yard. Doçent Doktor Ömer Coşkun sizler için hazırladı.

Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) teşhisi konulur.
Açlık plazma kan şekeri 126mg/dl veya üzerinde ise,
Herhangi bir saatte bakılan plazma kan şekeri 200mg/dl veya daha fazla ve beraberinde çok su içme, çok idrara çıkma veya açıklanamayan kilo kaybı varsa,
75 gr. Glukoz içerek yapılan şeker yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ise.
Türkiye de birçok laboratuarda kan şekeri tam kan veya serumda çalışılmaktadır. Bu metodla şeker ölçüldüğünde plazma ölçüsüne göre %10 daha düşük çıkar. Yani açlık kan şekeriniz 110mg/dl den fazla ise şekeriniz yüksek demektir.
Tedavi Şekli

DİABETES MELLİTUS (ŞEKER HASTALIĞI)
Dünyada tahmini 145 milyon insan diyabet hastasıdır ve tahminler, bu rakamın, 2020 yılı itibariyle 290 milyona ulaşacağını ileri sürmektedir. Daha da şaşırtıcı olan şey bu insanların üçte birinin hasta olduklarını bilmemeleridir. Türk toplumunun yaklaşık % 8 i şeker hastasıdır. Şeker hastalığı (ya da tıptaki adıyla Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. İnsülin pankreas denilen midemizin arkasında yer alan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Şeker kan dolaşımında kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin eksikliği nedeniyle kullanamadığı için) şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. Kanda bütün vücudu dolaşan yüksek kan şeker seviyesi küçük damarlarda daralma meydana getirir ve böylece kan dolaşımı zayıflar. Bu nedenle diyabetik hastalarda böbrek hastalıkları, yaraların geç iyileşmesi, ayak ve göz problemleri gibi komplikasyonlar görülür. Diyabetin kronik komplikasyonlarından biri de ‘nefropati’ adı verilen böbrek hastalığıdır. On yılı aşkın Tip 1 diyabetlilerin yüzde 35’inde bu hastalık görülmektedir. Böbrek işlevinde azalma olan nefropatinin, erken dönemde tanısı konulursa yoğun insülin ve sıkı kontrol ile ilerlemesi durdurulmakta ve geriye döndürülmektedir. Bu komplikasyonun tanısı için, mikroalbüminüri testini yapmak gerekecektir. Diyabetin görmeyi tehdit eden en önemli komplikasyonu; göz küresinin arka bölümünde yer alan ve retina adı verilen ağ tabakasında sebep olduğu hasardır. Diyabet tanısı konulduğunda, hasta tam bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidir. Beş yıldan daha uzun süredir tip 1 diyabeti olanlar, gözlerini yılda en az bir defa kontrol ettirmelidir. Tip 2 diyabeti olanlarda ise bu kontrol, hastalık öğrenilir öğrenilmez başlamak üzere, yine yılda en az bir defa yapılmalıdır. Göz sorunları erkenden fark edildiğinde, bunların hastanın yaşamını etkileyebilen boyutlara ulaşmalarını önleyecek önlemler ve tedaviler vardır. Örneğin; diyabetik retinopatide zamanında yapılan lazer tedavisi ciddi görme kaybı riskini yaklaşık %60 oranında azaltabilmektedir.

Diyabet aynı zamanda yağ metabolizmasını değiştirerek, kan damarlarında kolesterol yüklü plakların oluşması riskini arttırır. Bu da, diyabet hastası bir kişinin potansiyel olarak kalp damar hastalıkları riskini de taşıması anlamına gelir. Diyabet, ‘ateroskleroz’ adı da verilen damar sertliği gelişmesini hızlandırmakta ve koroner damar hastalığının ortaya çıkma sıklığını artırmaktadır. Ateroskleroza bağlı olarak ortaya çıkabilecek diğer büyük damar hastalıklarının (beyin damarlarındaki tıkanmalar) oluşması riskini de artırmaktadır. Çok yüksek kan şekeri ve kan yağının yüksekliği, şişmanlık, tütün kullanma gibi kardiovasküler risk faktörleri, kalp ve damar hastalıkları oluşumunu hızlandırır. Bu nedenle, diyabetli hastalar, kan yağları (total kolesterol, HDL, LDL, VLDL ve trigliserid) düzeylerini 3-6 aylık aralıklarla ölçtürmelidir. Kolesterol, diyabeti etkileyen önemli faktörlerden biridir.
Diyabet aynı zamanda kalbi çevreleyen damarlarla, kollara, bacaklara ve kalbe kan götüren damarlara da hasar verebilir. Damarların iç yüzünde gelişen hasar, esneklik kaybına neden olur. Kandaki kolesterol, hasar gören yerlerde tutulur ve zamanla damar tıkanır. Sonuç olarak kalp, kanı gittikçe tıkanan damarlardan geçirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu durum kalp krizlerinin, inmelerin/felçlerin gelişmesine, tansiyonun yükselmesine, kollara, bacaklara ve başa yetersiz kan gitmesine neden olabilir. Kalp ve kan damarları, diyabeti olmayan insanlarda da hasar görebilir; ama diyabetli hastalarda daha yüksektir. Diyabet ayrıca, sinir hücrelerine de zarar verebilir. Bunun tıptaki adı ‘nöropati’ dir. Kan şekeri yüksek olduğunda sinir hücreleri şişer ve bozunuma uğrar. Zamanla bunlar, vücutta organlara sinyaller taşımak şeklindeki temel görevlerini yerine getiremez olurlar. Bazı sinirlerin hasar görmesi ayaklarda ve bacakların aşağı kısımlarında karıncalanma, uyuşma, yanma, sızı veya zonklama hislerine neden olur. Nöropati semptomları zaman zaman ortaya çıkıp zaman zaman kaybolabilir. Birçok hasta ağrılarının, kan şekeri normale yakın olduğu zaman daha azaldığını bildirir. Sinirlerin hasar görmesine bağlı olarak, cinsel sağlığı da olumsuz yönde etkileyebilir.
Artık şeker hastalığı metabolik sendrom içinde anılmaktadır. Metabolik sendromun en önemli özellikleri insülin direnci, abdominal şişmanlık, yüksek kan basıncı ve lipid bozukluklarıdır. Yani diyabet, tansiyon, hiperkolesterolemi gibi problemlerin toplamı metabolik hastalık olarak belirtilmektedir. Size doğal destek ürünleri hazırlarken bunu gözardı etmiyoruz.

METABOLiK SENDROM OLUP OLMADIĞINIZIN ARAŞTIRILMASI İÇİN:
1. Haftada 5’ten fazla çikolata bar, patates cipsi, mısır gevreği ya da benzeri sanayi gıdaları yiyor musunuz? (evet/hayır)
2. Hiç tansiyonunuz ölçüldüğünde size yüksek olduğu söylendi mi? (evet/hayır)
3. Düzenli egzersize rağmen kilo vermekte zorlanıyor musunuz? (evet/hayır)
4. Kilonuz özellikle karın ve bel çevrenizde mi lokalize? (evet/hayır)
5. Kalp damar hastalığı, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı bulunan yakınınız var mı? (evet/hayır)
6. Yemek öğünleri arasında konsantrasyon kaybı, baş ağrısı, mide bulantılarınız oluyor mu? (evet/hayır)
7. Kolesterolünüz yüksek mi? (evet/hayır)
8. Sıklıkla şekerli gıdalar yeme ihtiyacı duyuyor musunuz? (evet/hayır)
9. İdeal kilonuzun 5 kilo veya daha fazla üzerinde misiniz? (evet/hayır)
10. Yemek yedikten sonra genellikle yorgunluk hissediyor musunuz? (evet/hayır)
11. Pirinç, patates, un içeren gıdaları haftada 3 kereden fazla alıyor musunuz? (evet/hayır)
12. Hipogliseminiz (kan şekeri düşüklüğü) var mı? (evet/hayır)
13. Haftada 2 kereden daha az mı egzersiz yaparsınız? (evet/hayır)
14. Gün içinde enerji iniş çıkışları yaşar mısınız? (evet/hayır)

0-4 EVET: Metabolik sendrom için düşük risk.
5-8 EVET: Metabolik sendrom için orta risk. Araştırılması önerilir.
9-14 EVET: Metabolik sendrom için yüksek risk. Tedavi başlanması önerilir.

Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun Önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri
Aşağıdakilerden en az biri
İnsülin direnci
Bozulmuş glikoz toleransı
Aşikar diabetes mellitus ve

Aşağıdakilerden en az ikisi
Hipertansiyon (kan basıncı> 130/85 mmHG veya antihipertansif kullanıyor olmak)
Dislipidemi (trigliserid düzeyi>150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte 30 kg/m² veya bel çevresi: erkeklerde >102cm, kadınlarda >88 cm. )
Mikroalbüminüri (idrar albumin atılımı>20 mcg/dakika veya albumin / kreatinin oranı > 30mg/g

Diyabette özel bir beslenme programı uygulamak gerekli mi?
Diyabette özel bir beslenme yoktur. Diyabetliye önerilen beslenme, aslında herkesin uygulaması gereken sağlıklı beslenme programıdır. Diyabetliye öğretilmesi gereken sağlıklı beslenme ilkeleridir. Bu ilkeler kişinin tip 1 ya da diyabetli oluşuna göre değişir. İyi bir beslenme programı ile kan şekerinin normal düzeylerde tutulması sağlanarak, hastalığın ilerideki dönemlerinde oluşacak sorunlar önlenecektir. Az ve sık şekilde günde üçü ana, ikisi ara öğün olmak üzere 5-6 kez beslenmelidir. Taze sebze-meyveler de, vitamin ve mineraller açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.

Diyabetli hasta beslenme alışkanlıklarını nasıl düzenleyebilir?
Tüm diyabetlilerin ihtiyaçlarına cevap verecek tek bir diyet örneği yoktur. Her hastaya ayrı bir program gerekir. Beslenme programı düzenlenirken hedef kişinin yaş, cins, vücut ağırlığı, meslek ve aktivite durumu göz önüne alınmalıdır.

Bir yiyecek veya içecek tatlı değilse, ‘diyabetliler için uygundur’ denilebilir mi?
Hayır. Aslında tadı ne olursa olsun genelde yiyecekler şeker içermektedir. Örneğin 1 limonun; çeyrek büyüklükteki ayvanın ya da 1 elmanın da içerdiği şeker miktarı aynıdır. Bu nedenle neyi ve ne kadar tükettiğimizi biliyorsak, ’sağlıklı beslenme ilkelerini takip ediyoruz’ demektir. Besinin basit şeker içermemesi, diyabetliler için en önemli kriterdir. Ancak yağlı olması da önemli. Adı diyabetik olan ürünler (diyabetik çikolata, diyabetik helva diyabetik baklava) şekersizdir, ancak içerdikleri yüksek yağ oranı sebebiyle kan şekerini yükseltmek açısından risk oluşturabilir. Hindistancevizi suyu, greyfurt ve avokado gibi bitkisel besinler, şeker ilave edilmeden hazırlanabilir. Şekersiz hazırlanmaları sınırsız tüketilebileceği anlamına gelmez; bu besinlerin tüketimlerinin belirli bir miktarda tutulması gerekir.
Gıdaların etiket bilgilerinden şeker içeriğinin değerlendirilmesi mümkün müdür? Etiket bilgilerinde, açık ifadeyle ‘şeker’ yazmıyor olması, her zaman ürünün şeker içermediğini göstermez. Örneğin etiket bilgisinde mısır şurubu, glikoz şurubu gibi besin hammaddeleri yer alıyorsa, o ürün şeker içeriyordur.
Enerjisi azaltılmış uygun gıdalar yiyin.

Şeker içermeyen fakat beyaz un miktarı yüksek yiyecekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beyaz ve kepekli un, benzer enerji miktarını kapsamakla birlikte kan şekerini sofra şekeri kadar hızlı yükseltir. Bu nedenle beyaz ekmek, poğaça, diyabetik baklava, diyabetik kek ve diyabetik kurabiye gibi yiyecekler, tüketildiklerinde kana geçiş hızları yüksek olduğundan tercih edilmemeli.

Pişmiş sebze ve meyvelerin tüketimi de fayda sağlar mı?
Taze sebze ve meyveler, vitaminler, minerallerden açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılmasına katkıda bulunan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Enerjisi azaltılmış gıdalar diyabetliler de uygun mu? Hayır, uygun değil. Gıdanın enerjisinin azaltılmış olması şeker içermediği anlamına gelmez. Yiyeceklerde şeker dışında yağ ve protein de enerji sağlar. Dolayısıyla bir gıdanın enerjisi, içerdiği şeker miktarı aynen korunmak suretiyle oranı azaltılarak düşürülmüş olabilir. Bu durumda ortaya şeker içeren fakat düşük yağlı yağsız olduğu için enerjisi azaltılmış ürünler çıkar. Günde En az 8 Bardak su içilmelidir.

Diyabette beslenmenin temel prensipleri nelerdir?
Yemek yeme alışkanlığının sağlıklı beslenme ölçütlerinde olması gerekir. Özellikle de tedavide insülin kullanılıyorsa beslenme, aktiviteyle birlikte daha da önem kazanır. Az ve sık olacak şekilde günde üçü ana öğün, ikisi ara öğün olacak şekilde 5-6 kez beslenmek gerekir. Sabah kahvaltılarının atlanmaması önem taşıyor. Temel besin grupları olan süt, et, meyve, sebze, yağ ve tahıl gruplarını dengeli tüketmek gerekir. Süt ve süt ürünlerinin yarı yağlı çeşitleri tercih edilmeli. Sakatatlar ve şarküteri ürünleri yerine ızgara veya söğüş balık, yağsız et tercih edilmeli. Her ana öğünde mutlaka taze salata olması gerekli. Meyvelerse ara öğünlerde atıştırmak için iyi bir alternatif. Tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı ve kaymak gibi yağ çeşitleri yerine günde üç tatlı kaşığını geçmeyecek miktarda zeytinyağı kullanılabilir. Alkol ve şeker içerikli içeceklerden ve taze sıkılmış meyve sularından uzak durulmalı. Gün içinde şekersiz bitki çayları sıklıkla tüketilebilir. Günde en az 8 su bardağı su içmeye dikkat edilmeli ve spor yapılmalı. Ancak bu tedavi mutlaka kişiye göre belirlenmelidir. Fiziksel aktivitelere önem verin: Düzenli egzersiz yapmanız size pek çok açıdan yardım edebilir. Kilonuzu uygun düzeyde tutmanızı sağlar. Kan şekerinizi daha iyi kontrol etmenize yardımcı olur.
Diyabetle yaşamayı kabullenin. Bu konuda zorluk ve sıkıntılar yaşıyorsanız, yaşam bir azap haline gelmişse, bir psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.
Unutmayın!
Diyabet hastalığı ile normal bir hayat sürmek mümkündür. Doktorunuzun önerilerine uyarak, düzenli beslenme, egzersiz, kontrol, şifalı bitki ve ilaç kullanımıyla sağlıklı ve uzun bir hayata sahip olabilirsiniz.
Kaynak: WEB

Tedavilerimiz ve Sonuçları
Yurdun dört bir yanından diabetli yüzlerce insan fikir soruyor. Diabetik nöropati, nefropati, ayak ülseri vs. değişik komplikasyonlarda çok etkili farklı bitkisel seçenekler sunuyoruz. Maliyeti bazılarına göre bir sigara parası bile değil. Kullandıkları ilaçlara, doktor meslektaşlarımızın öneri ve reçetelerine kesinlikle karışmıyoruz. Bir doğal eczane olarak özellikle Adana, Misis, Göller yaylası, Tekir yaylası, Toroslar vs. endüstriden uzak doğal ortamda şifalı bitkileri topluyoruz. Uygun zamanda uygun bitkiyi toplamak çok önemlidir. Güneşin sıcağında toplanan bitkiden hayır çıkmıyor. İnsanlardan ve kirlilikten uzak doğal ortamdan toplanması gerekiyor. Uygun şekilde, hijyenik ortamda ve gölgede kurutulması gerekiyor. Gelişmiş teknolojimizle bitki özsularını ve yağlarını çıkarıyoruz. Yurdun dört bir yanına her türlü şifalı bitki, baharat, macunlar, bitki yağları ve sularını toptan ve perakende satışını gerçekleştiriyoruz.

Eğer diabet hastasıysanız, kesinlikle bir doktor kontrolü altında bulunmanız gerekir. Üç ayda bir yapılacak kanda HbA1c ölçümü sayesinde kan şekeri profilinizi görebilirsiniz. Eğer sonuç anormalse diyet, egzersiz, kullandığınız ilaçlar ve şifalı bitki desteğinizi yeniden gözden geçirmek gerekir. Kesinlikle unutmayın kan şekeriniz ne kadar yüksekse küçük kan damarları o kadar fazla tıkanır. Bu demektir ki böbrek, göz, sinir, dolaşım o kadar fazla etkilenir.

Eğer hiç bir zaman fiziksel olarak aktif biri olmadıysanız dahi umutsuzluğu kapılmayın. Yürümek ve uygun ölçülerde yapılacak diğer egzersizler, en hareketsiz kimselere dahi büyük yararlar sağlar.

Diyabet setimizde çörek otu uçucu yağı, çemenotu, quercetin, krom, zerdeçal, karanfil, tarçın, acı bakla, pelinotu, hatmi çiçeği, yerfıstığı, defne, yavşan gibi her biri ayrı değer taşıyan 150 çeşit şifalı bitki bulunmaktadır. Beraberinde olan diğer hastalıklarınızı da bize bildirirseniz seti değişik şekilde düzenleyebiliriz. Lütfen ayda 40 YTL gibi cüzi bir ücreti sağlığınıza değişmeyin. Sipariş verin Türkiye’nin neresinde olursanız olun evinize kadar ulaştıralım. Diyabet ülke ekonomisine de büyük bir yük getirmektedir. Komplikasyonları tedavi çok zordur.

Danışmanımız Yard. Doçent Doktor Ömer COŞKUN diyabet konusunda onlarca çalışma yapmıştır. Bu çalışmalar uluslararası dergilerde yayınlanmıştır. Dr. Ömer COŞKUN aldığı tekliflerden birini değerlendirerek Kentucky Üniversitesi – ABD Diabet araştırma merkezinde post doctoral fellowship ünvanı almıştır. Halen çok önemli bir projeye devam etmektedir. Deney hayvanlarında bir ayda diyabetin tedavi edildiğini görmüştür. Ancak ömrü iki yıl olan bir rat insanla mukayese edildiğinde; ortalama 60 yıl ömrü olan bir insanın en az 30 ay diabet setine devam etmesi gerekmektedir. Bu bir iddia değil A sınıfı uluslararası dergilerde yer alan önemli bir projedir. Lütfen linklere tıklarsanız Doktor Ömer COŞKUN’un bu inanılmaz başarılarını görebilirsiniz.

Coskun O, Kanter M, Korkmaz A, Oter S. Quercetin, a flavonoid antioxidant, prevents and protects streptozotocin-induced oxidative stress and beta-cell damage in rat pancreas.
Pharmacol Res. 2005 Feb;51(2):117-23.
PMID: 15629256 [PubMed - indexed for MEDLINE]

Demir H, Kanter M, Coskun O, Uz YH, Koc A, Yildiz A.. Effect of black cumin (Nigella sativa) on heart rate, some hematological values, and pancreatic beta-cell damage in cadmium-treated rats.
Biol Trace Elem Res. 2006 May;110(2):151-62.
PMID: 16757843 [PubMed - indexed for MEDLINE]

Coskun O, Ocakci A, Bayraktaroglu T, Kanter M. Exercise training prevents and protects streptozotocin-induced oxidative stress and beta-cell damage in rat pancreas.
Tohoku J Exp Med. 2004 Jul;203(3):145-54.
PMID: 15240923 [PubMed - indexed for MEDLINE]

Kanter M, Coskun O, Korkmaz A, Oter S. Effects of Nigella sativa on oxidative stress and beta-cell damage in streptozotocin-induced diabetic rats.
Anat Rec A Discov Mol Cell Evol Biol. 2004 Jul;279(1):685-91.
PMID: 15224410 [PubMed - indexed for MEDLINE]

New England Journal of Medicine adlı derginin son sayısında çıkan makaleye göre, genç şeker hastalarında, kardiyo-vasküler rahatsızlıklara karşı başvurulan rejim takip edilerek, ağır komplikasyonların ortaya çıkmasının önlenebileceği bildirildi. Makaleye göre, İngiliz uzmanlarının üç Avrupa ülkesinde yürüttüğü araştırma; kilo ve tansiyonu kontrol ederek, egzersiz yaparak ve sigarayı bırakarak şekerin yol açabildiği ciddi komplikosyonların önüne geçilebileceğini gösterdi.
Şeker hastaları, bir numaralı şeker ya da şeker nöropatisi olarak adlandırılan hastalığın komplikasyon yaratmasını şimdiye kadar hep kanlarındaki şeker oranını kontrol ederek önlemeye çalışıyorlardı.
İngiltere, Romanya ve Yunanistan’da 1172 şeker hastası arasında araştırma yapan uzmanlar, kardiyo-vasküler riskin, şeker hastaları bakımından kandaki şeker oranı kadar önemli olduğu sonucuna vardılar.

Ağır vakalarda, şeker hastalarının el ve ayakları sinir harabiyeti yüzünden kesilmek zorunda kalıyor. Uzmanlar, kolesterol düşürücü ilaçların, şeker hastalarının el ve ayaklarındaki sinir harabiyetini durdurup durdurmadığının anlaşılması için klinik deneyler yapılması gerektiğini belirttiler.

Sağlık Bakanı Akdağ, “Türkiye’de diyabet tanısıyla hastaneye yatan hastaların sayısında son yıllarda artış gözlenmektedir” dedi. Bakan Akdağ, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yayınladığı mesajında, yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından birisi olan “diyabet”, halk arasında bilinen adıyla “şeker hastalığı”nın dünya nüfusunun yüzde 2.5’ini olumsuz etkilediğini söyledi.
Diyabet hastalığının, insülin hormonunun yokluğu veya yetersizliği sebebiyle kan şekerinin normalin üzerinde seyrettiği, tüm yaş gruplarında görülebilen ve yaşam boyu süren bir hastalık olduğunu ifade eden Akdağ, Türkiye’de yaklaşık 3 milyon diyabet hastası bulunduğunu, aileleriyle birlikte 10 milyon vatandaşın diyabet hastalığından etkilendiğini kaydetti. Akdağ, Türkiye’de diyabet tanısıyla hastaneye yatan hastaların sayısında son yıllarda artış gözlendiğini belirtti. Bakan Akdağ, diyabet hastalığının aşırı su içme ve yemek yeme, sık acıkma, aşırı idrara çıkma, yorgunluk ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösterdiğine dikkat çeken Akdağ, iyi tedavi edilmediğinde yaşamsal organlarda ciddi ve kalıcı hasarlara neden olan diyabet hastalığının en sık ölümlere neden pek çok hastalığın hazırlayıcısı olduğunu kaydetti.

ÜÇTE BİRİ DİYABET HASTASI

Diyalize giren hastaların üçte birinin diyabet hastası olduğunu ifade eden Akdağ, şunları kaydetti: “Genç yaşta kalp krizi geçiren kişilerin yarısından fazlasının kan şekeri oranının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Erişkinlerde körlük nedenleri arasında birinci sırada yer alan diyabet hastalığı, kazalar hariç hastaların ayağını kaybetmesine, gebelikte bebeklerin gelişim bozukluklarına, düşük doğum ağırlığı ve ölüm riskinde artışa neden olmaktadır. Diyabetten korunmak, hastalığı geciktirmek veya kontrol altında tutmak mümkündür. Hastalığa neden olan risk faktörlerinin başında, hareketsiz yaşam tarzı, sağlıksız beslenme ve ailede diyabetli bireylerin olması gelir. Fazla ve aşırı kilolar (obozite) bir çok hastalığı olduğu gibi diyabeti de beraberinde getirmektedir.

Ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon obez hastası vardır. Diyabetli hastaların ise yaklaşık yüzde 80’ini aşırı kiloludur.”

Diyabetle birlikte olabilen problemlerden biri kolesterol yüksekliğidir. Kolesterolün düşürülmesinde elma, havuç, mısır, badem, sarımsak, süt, portakal, salatalık, keten tohumu ve çayın etkili olduğu bildirildi. Dengesiz beslenme ve spordan yoksun bir hayatın, kandaki yağ oranının yükselmesine ve yüksek kolesterole yol açtığını belirten uzmanlar, kolesterolün de insanların kalp hastalığına ve felce yakalanma oranını büyük ölçüde artırdığını vurguladı. Kolesterol düşürücü diyet ve sağlıklı yaşam biçiminin benimsenmesinin, kalp ve damar hastalıklarının görülme oranını azalttığını kaydeden uzmanlar, kolesterolün düşürülmesinde etkisi kanıtlanan bazı besinlerin tüketilmesini önerdi.
Uzmanlar, kolesterole karşı etkisi kanıtlanan 10 besini şöyle sıraladı:

Elma: Zengin pektin, lifli protein ve C vitamini içeren elma, kolesterolü çok etkili bir şekilde düşürür. Bir ay boyunca günde iki elma tüketilmesi durumunda, kanda kalp ve damarlara zarar veren yoğunluğu düşük lipoprotein kolesterolünün oranı büyük ölçüde düşürülürken, kalp ve damarlar için yararlı olan yoğunluğu yüksek lipoprotein kolesterolünün seviyesi ise yükseltilir.

Havuç: Kalsiyum pektat içeren havuç, öd asidiyle gerçekleşen kimyasal tepkimeden sonra dışkıyla vücuttan atılır. Vücutta öd asidinin oluşturulması da kandaki kolesterolü tüketerek kolesterol seviyesini düşürür.

Mısır: Mısırda bulunan zengin kalsiyum, fosfor, selenyum, lesitin ve E vitamini, kolesterolü düşürme işlevine sahip.

Badem: Kolesterol seviyesi normal veya biraz yüksek olan insanlar badem yiyerek, kandaki kolesterolü düşürebilir ve kalp sağlığını koruyabilirler.

Sarımsak: Günde üç diş sarımsak yenmesi durumunda vücuttaki zararlı kolesterol seviyesi etkili bir şekilde düşürülürken, yararlı kolesterol seviyesi de yükseltilir; böylece kalp hastalığının meydana gelme oranı düşürülür.

Süt: Bol kalsiyum içeren süt, vücuttaki kolesterol oranını azaltır.

Portakal ve mandalina: Zengin C vitamini içeren portakal ve mandalina, karaciğerin zehirli maddeleri atma gücünü artırır ve kolesterolü de düşürür.

Salatalık: İnsülin üretimine katkıda bulunur.

Keten Tohumu: Omega yağ asitleri içerir. Dolayısıyla kalp damar sistemine faydalıdır. Kolesterolü düşürücü özelliği deneylerle ispatlanmıştır. İlaç firmaları patent alamayacağı için bu muhteşem bitkiyi kesinlikle gözardı ettirmeye çalışırlar. Yalnız önemli husus beraberinde bol su içmek gerekir.

Çay: İnsanı uyanık tutma, kalbi güçlendirme, idrarı kolaylaştırma, kandaki yağı eritme gibi işlevlere sahip olan çay sık sık içildiğinde insan vücudundaki kolesterolün yükselmesini engeller.

SAĞLIKLI BESLENMENİN ALTIN KURALLARI
Uzmanlara göre, dengeli ve sağlıklı beslenmenin en önemli koşulu tek taraflı beslenmemek. Tek taraflı beslenme, değişik gıdaları yemekten alınan hazzı ortadan kaldırdığı gibi, yemeğe karşı olumsuzluk da geliştiriyor. Tabiatın sunmuş olduğu tazeliği ve çok çeşitliliği tüketmek ise vücudu daha dinç ve dinamik kılıyor. Gereğinden fazla gıda tüketildiğinde, vücut bunu yağa dönüştürerek depoluyor. Dolayısıyla, vücutta bulunan tüm yağ depolarının temelinde, fazlaca alınan gıdalar yatıyor. Vücudun gereksiniminden daha az enerji/gıda alındığında ise yaşamı sürdürebilmek için ilk önce, depo edilmiş enerji kaynakları kullanılıyor. Ancak uzmanlar, bu durumun vücutta gerçek anlamda yağ depoları varsa gerçekleştiğine, yoksa kas erimesinin söz konusu olduğuna dikkat çekiyor.

Toplam gıdanın fazla öğün sayısına bölünerek tüketilmesi, sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir başka altın kuralı. Uzmanlar, olağanüstü açlık hissini daha iyi kontrol altına almak ve bunu bastırmak için, günde en az 5-6 kez ve az miktarda öğün tüketilmesinin sağlıklı olduğuna işaret ediyor. Lokmaları iyi çiğnemeyi alışkanlık haline getirmek gerektiğini de belirten uzmanlar, doyma refleksinin midede değil beyinde bulunduğunu hatırlatıyor. Lokmalar ne kadar ağır ve iyi çiğnenirse o kadar iyi bir sindirme gerçekleştirileceğini ifade eden uzmanlar, diğer yandan öğün sayısı arttırıldığı için, midenin belli aralıklarla iyi çalıştığında doyma refleksinin daha erken ortaya çıkacağını ve böylece fazla kilo alınmayacağını bildiriyor.

Kilo başına ortalama olarak 0.9 gram protein alınması gerektiğini bildiren uzmanlar, vücudun kendi depolarında protein meydana getirecek kabiliyeti olmadığını, bu nedenle proteinin dışarıdan yiyecek yolu ile alınması gerektiğini ifade ediyor. Öte yandan, alınan protein miktarının sınırlı olmasının gerekliliğine değinen uzmanlar, toplam enerji kaynağının yüzde 10′unun protein ile sağlanmasının sağlıklı beslenme açısından önemli olduğuna işaret ediyor. Fazla tüketilen proteinin hemen yağa dönüşüp depolanacağını hatırlatan uzmanlar, özellikle fazla et yemekten kaçınılması gerektiğini bildiriyor. Tüketilen yağın sınırda tutulması gerektiğini bildiren uzmanlar, katı yağlardan kesinlikle uzak durulmasını, yağsız gıdaların tercih edilmesini tavsiye ediyor.

Sağlıklı beslenmek için meyve ve sebze yemeyi alışkanlık haline getirmek, ancak her birini kendi mevsiminde tüketmek gerekiyor. Zira suni şekilde olgunlaştırılmış meyve ve sebzelerin yanı sıra konserveler, mineral ve vitaminler açısından oldukça fakir.

Her gün taze sebze, meyve ve tahıl ürünleri tüketmeyi alışkanlık haline getirmek gerektiğini belirten uzmanlar, böylece, sağlıklı bir yaşam için ihtiyaç duyulan vitaminlerin yanı sıra mineral ve posaların da yeterli miktarda alınabileceğini bildiriyor. Uzmanların verdikleri bilgiye göre, sofra şekerinin fazlası vücutta hemen yağa dönüşüyor. Üstelik tatlılar ve rafine şekerler kalitesiz karbonhidratlar. Gereksiz yere vücutta yağ olarak depolanmamaları için ise uzak durmak yeterli.

Sağlıklı beslenme söz konusu olduğunda öne çıkan hususlardan bir diğeri de yemeğin nasıl hazırlandığı ve pişirildiği. Uzmanlara göre, özellikle yemekleri fazla kaynatmaktan ve kızartmaktan kaçınmak, sebzeli yemek yaparken doğrama işini önceden yapmamak, rafine edilmemiş pirinç ve buğday tüketmek, ayrıca yemekleri tekrar tekrar ısıtmamak önemli. Su içmeyi alışkanlık haline getirmek gerektiğini hatırlatan uzmanlar, sabah kalkar kalkmaz ilk yapılması gerekenin 2 bardak su içmek olduğunu bildiriyor. Yemeklerden yarım saat önce su içilmesini, yemek esnasında ve yemekten hemen sonra ise içilmemesini tavsiye eden uzmanlar, yemekten en erken yarım saat sonra su içilmesini öneriyor. Sıcak havalarda sıvı alımının arttırılması gerektiğini belirten uzmanlar ayrıca, saunaya veya hamama giderek terlemenin sağlıklı olduğunu, ancak bu durumda bol su içmenin ihmal edilmemesi gerektiğini bildiriyor.
Kaynak: www.thehealthnews.org

Devamı: http://www.perizade.com/category/dromer-coskun-ile-bitkisel-tedavi#ixzz0mrx6jGPA

Benzer Yazılar



0 yorum:

Yorum Gönder